
Önceki akşam Sabancı Vakfı’nın kuruluşunun 50’nci yılı dolayısıyla verilen davetteydim.
Kapıda davetlileri vakfın üç Mütevelli Heyeti üyesi Güler Sabancı, Suzan Sabancı ve Serra Sabancı karşıladı.
Yıllardır böyle davetlere katılırım. Bu davette üç yeni özellik dikkatimi çekti.
Bir davette ilk defa çok az tanıdık var
Birincisi şuydu:
İlk defa böyle bir davette, katılanların çok azını tanıyordum.
“Acaba artık nesil farkını mı yaşıyorum?” dedim.
Meğer sadece vakıf çalışanları, Sabancı Üniversitesi öğretim üyeleri, Sabancı kültür merkezlerinin ve müzelerinin çalışanları ve vakfın eski ve yeni bursiyerleri davetliymiş.
Bir de grubun Cüneyt Özdemir’le birlikte yıllardır uyguladığı Anadolu’nun “Fark Yaratan Kadınları” projesine katılıp başarılı olmuş kadınlar davetliydi.
Sunum başlamadan yapılan ilginç anons
İkinci yeniliğe ise Sabancı Center’in büyük salonuna geçip, program başlarken tanık olduk.
Sahnede kimse yokken, dev mavi ekranın üzerinde bir yazı belirdi:
Yazı aynı zamanda sesli olarak da okundu.
Bir yangın veya deprem halinde salondakilerin uyması istenen kurallar ayrıntılı biçimde belirtiliyordu.
Hangi kapıdan çıkılacak, görevlilerin yönlendirmeleri ile nerede toplanılacak, bütün ayrıntıları ile tek tek anlatıldı.
“Bu uygulama herhalde Kartalkaya efekti” dedim
Dediğim gibi bu tür davetlerde ilk defa böyle bir şey gördüm.
Yanımda NOW TV Haber Genel Yayın Yönetmeni Doğan Şentürk vardı.
Ona, “Bu uygulama herhalde Kartalkaya efekti” dedim.
Bu yenilik bize Kartalkaya’da yaşanan felaketin toplumda nasıl bir iz bıraktığını çok güzel anlatıyor.
Sanıyorum başka şirketlerde de bunun etkisini görmeye devam edeceğiz.
İşitme ve görme engelliler için de özel önlemler
Bir üçüncü yenilik de sahnede konuşmalar sırasında işitme engelliler için işaret anlatımı yapan bir kişinin bulunmasıydı.
Bunu siyasi parti mitinglerinde falan görüyoruz ama bir şirketin davetinde ilk defa gördüm.
Ayrıca görme engelliler için de özel önlemler alınmıştı.
Güler Sabancı’nın icraya veda, vakfa “Merhaba” gecesi
Bu davet aynı zamanda Güler Sabancı’nın Sabancı Holding Yönetim Kurulu Başkanlığını bıraktıktan sonraki ilk davetti.
Yani bir anlamda onun holdingdeki icra görevine veda daveti gibiydi.
Ama Sabancı Vakfı içindeki çalışmaları daha da yoğunlaşarak devam edecek.
Bence bu da Güler Sabancı’nın kendini çok başarılı biçimde göstereceği alan olacak.
Bir balya hamalının vizyonu ile başlayan dünya yolculuğu
Vakfın 50 yılını anlatan çok güzel bir belgesel hazırlanmış.
Çok başarılı bir belgeseldi. Büyük ilgiyle izledim.
Anadolu’nun yoksul bir köyünden gelmiş ve hayata hamallıkla başlamış bir insanın neler yapabileceğini anlatıyordu.
Böyle bir kurucu babadan, dünya çapında bir sanayi ve teknoloji devine dönüşmenin hikayesiydi aynı zamanda.
Kurucu babadan sonra kurucu anne
Ancak bu belgeselde ailenin bir başka çok önemli bireyini tanıdık.
Kurucu Hacı Ömer Sabancı’nın eşi Sıdıka Sabancı.
Kurucu babanın erken ölümü üzerine aileyi nasıl bir arada tuttuğunu, büyük bir vizyonla kendine ait serveti vakfa devrederek, bir şirketin kurumlaşmasını sağladığını çok çarpıcı örneklerle öğrendik.
Yani Sabancı vizyonunun temelinde sadece erkekler yok.
Kadınlar da var.
Sabancı Holding artık tam anlamıyla bir kadın şirketi
Zaten üçüncü ve dördüncü nesil neredeyse tamamen kadınlardan oluşuyor.
Davette iyi bir gözlemci, Sabancı grubunda artık üçüncü ve dördüncü neslin yönetimi tam olarak devraldığını hemen fark ederdi.
Rastladığım Sabancıların hemen hepsi kadınlardı.
Güler, Dilek, Suzan, Serra ve Sevil Sabancı…
Bu tablo insana şunu söylüyordu:
Sabancı Holding artık daha çok kadınlar tarafından yönetilen bir şirket.
Tabii bunda Güler Sabancı’nın rolünü unutmamak lazım.
Davette gösterilen belgeselde de bu açıkça görülüyordu.
Sakıp Ağa, Kayseri şivesiyle “I’m flying” dediği an ben de uçtum
Filmi seyrederken bir de şunu fark ettim.
Sabancı bir zamanlar tamamen erkek şirketi idi.
O şirketin erkek yüzü de Sakıp Sabancı’ydı.
Sakıp Ağa’yı özlemişiz.
Belgeselde gösterilen bir konuşmasında mutluluğunu anlatırken Kayseri İngilizcesiyle “I’m flying” deyişi öyle iyi geldi ki bana anlatamam.
Fark ettim ki artık insanca şeyleri, sadece insanca küçük şeyleri çok özler hale gelmişiz.
Güler Sabancı, Atatürk’ü en çok hangi tarafıyla anıyor?
Güler Sabancı konuşmasında Sabancı Vakfını tanıtırken şu dört konuyu üzerine basa basa vurguladı.
Bir; varsa yoksa “kadınlar”
İki; varsa yoksa “fırsat eşitliği”
Üç; varsa yoksa “sanat”
Varsa yoksa Türkiye…
Son cümlesi de şu oldu:
“Biz Atatürk’ü en çok cesareti ile anıyoruz…”
Forbes’ın 2025 en zengin 10 Türk listesinde niye bir Sabancı yok?
Sahnedeki üçüncü nesil Sabancıları izlerken şunu düşündüm.
Forbes’in “Türkiye’nin en zengin insanları” listesinde bir Sabancı ismi görmüyoruz.
Bunda aile üyelerinin kalabalık oluşu nedeniyle servetin bölünmesinin etkisi olabilir.
Tayfun Bayazıt artık Sabancı Grubu’nda
Davetliler arasında gezerken Doğan Grubu’ndan tanıdığın Tayfun Bayazıt’ı da gördüm.
Sabancı Yönetim Kurulu’na girdi.
Bir bilgi değil ama hissiyatım beni yanıltmıyorsa, yeni kariyerinde bu grupta yükseleceğini söyleyebilirim.
Gecedeki “Sabancı Women” gözlemleri
(*) Serra Sabancı’yı çok sempatik ve sıcak buldum.
(*) Güler Sabancı’nın yakasında gül olan ceketini ve takımını çok beğendim.
(*) Suzan Sabancı her zamanki gibi çok şıktı.
Her zaman giydiğini çok iyi taşıyan bir kadın.
Bütün gece sadece dört gazeteciye rastladım
Gazeteci grubu çok tenhaydı.
Doğan Şentürk, Cüneyt Özdemir ve ben bir köşede sohbet ettik.
Dış politika yazarı Barçın Yinanç’ı gördüm.
Böyle gecelerin vazgeçilmezi, bağımsız gazeteci Şelale Kadak da oradaymış ama görmedim.
Medyanın yüzde 80’ine sahip iktidara neden güvenilmiyor?
Gazeteci grubundaki konumuz, o gün yayınlanan Saros anketinde haber televizyonlarına güven konulu anketin sonucuydu.
İktidar ve İletişim Başkanlığı Türkiye’de medyanın yüzde 80’i üzerinde direk kontrol gücüne sahip.
Ama halkın güvendiği haber kanallarının ilk beşinde sadece TRT var.
CNN ve A Haber çok altlarda.
Halkın yüzde 32’si hiçbir haber kanalına güvenmiyor
Tabii en çarpıcı sonuç şu.
En büyük grup “hiçbirine güvenmeyenler.”
Ankete cevap verenlerin yüzde 32’si hiçbir haber kanalına güvenmediğini söylüyor.
Bence bu da iktidarın medyanın yüzde 80’ini elinde tutmasının sonucu.
İktidarın iletişim politikası tam anlamıyla iflas etmiş halde.
Siyaset dışındaki bir geceydi.
Ama uğradığım her masada Ekrem İmamoğlu konuşuluyordu.
Bir kere daha anladım ki iktidar 19 Mart darbesi ile tarihi bir hata yaptı.
Kaynak: T24
Bir yanıt bırakın